Anlamını herkes biliyor ama, yine de TDK’dan aynen aktaralım:
“Konuşma ve yazışmalarda saygı belirtisi olarak kişi adlarının önüne getirilen söz.”
***
Bu “saygı”, normalde herkes tarafından bir kişiye duyulan saygı olabileceği gibi, herkesin o kişiye duyması gereken “saygı” da olabilir.
***
Kimi insanlara yaptıkları iş nedeniyle saygı duyarız; kimilerine makamları gereği…
***
Diplomaside kime nasıl hitap edileceği önemlidir, çünkü bu aynı zamanda bir unvandır.
Örneğin “ekselans”, bakanlık ve elçilikten başlayarak cumhurbaşkanlığına kadar yükselen, yüksek makam sahibi yabancılara verilen şeref unvanıdır. Bir kere o yere gelirseniz, o şeref unvanını ömrünüzce taşıma hakkını da elde edersininiz. Herkes size öyle hitap eder.
Prens ve prenseslere ise, “altes” denir vs vs vs…
Ekselans olmayana “ekselans” derseniz, ya cahilliğinize vururlar, ya yalakalığınıza…
Bunlar “unvan”dır… Saygı, unvandan kaynaklanır ve unvanadır…
***
Unvan dışında bir başka saygı unsuru, “mesleki kıdem”dir.
Başta İçişleri, Dışişleri, Maliye gibi gelenekleri olan devlet teşkilatında “kıdem” önemlidir ve kıdemliye “üstat” denir. Bu bir unvan değil, saygı belirtisidir.
TDK “üstad”ı şöyle tanımlıyor: “Bilim veya sanat alanında üstün bilgisi ve yeteneği olan kimse.”
Bir tür “usta-çırak” ilişkisini yansıtır ve o bilgiye ve yeteneğe saygı duyduğumuz için unvanı olmasa da, o kişiye “üstat” deriz…
***
“Sayın”, “saygı” ve “saygın”, “saymak”tan gelir: “Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı dolayısıyla bir kimseye değer vermek, hürmet etmek…”
***
“Saymak” aynı zamanda, matematiksel bir anlam taşır ama, daha hoşu da mecazi manasıdır: “Söğüp saymak: bol bol sövmek…”
“Saydırmak”, yani…
TDK’nın Güncel Sözlüğü’ne göre ise, saydırmak; “sözünü dinletmek, saygı gösterilmesini sağlamak” demektir.
***
Makamı ve unvanı gereği “saygı”yı gösteren “sayın”ı, günlük hayatta hiç kullanmayız.
Resmi toplantılarda, TV programlarında bir-iki kere kullanır, yeterli “samimiyet” hâsıl olduktan (saygımızı gösterdiğimizi herkese kanıtladıktan) sonra, vazgeçeriz.
Abdülkadir Selvi örneğinde gördüğümüz gibi, “Sayın Erdoğan” diye başlar, “Tayyip Bey” diye devam ederiz, mesela…
***
Şimdiki “Sayın Cumhurbaşkanımız”ın (eski “sayın Başbakanımız”ın,) bu “sayın” sözcüğünde ne kadar hassas olduğunu Abdülkadir Selvi kardeşimizin beyanlarından ve itina ile kullanmasından biliyoruz (Örnekler çoğaltılabilir de, gerekmez). Kendisi öyle yazıyor ve herkesin öyle söylemesini istiyor; oysa kişi “sayın” demekle, “saygın” olmaz (itibar kazanmaz) ama, “sayın Başbakanımız” aşağı, “sayın Cumhurbaşkanımız” yukarı…
(Yıl, 1341!
Türkçe’ye özeni herkesçe bilinen, yıllarca “çekimser” diye kullanılan ve TBMM İçtüzüğü’ne geçen sözcüğü “çekinmek”ten geldiği için ısrarla “çekinser” olduğunu savunan Ecevit, “sayın”ı, büyük harfle değil, küçük harfle yazardı… Salı günleri kendi daktilosunda yazıp eklemelerle yaptığı TBMM Grup konuşmasının bandı, daktilo metni esas alınarak hemen çözülür ve basına dağıtılırdı. DSP TBMM Grup danışmanıyken, daktilo metninde küçük harfle yazdığını gözlerimle gördüm ve -düzeltmen alışkanlılığıyla- büyük harfe çevirdiğimde de, uyarıldım!)
***
Ecevit, başbakanlığı döneminde (12 Eylülden önce de, sonra da) tüm bakanlardan “sayın” diye söz ederdi: “Bu konudaki açıklamayı, sayın ….. bakanımız yapacak!”
O zaman “bakan” yok, “bakanımız” vardı…
O zaman, bir başbakan, herhangi bir bakanına “talimat” vermezdi…
(“Başbakan”, “eşitler arasında birinci” demektir, biliyorsunuz. Öyküsü, “Alman” olduğu için Almanca, az biraz Latince bilen, İngilizce bilmeyen, “elimizde son bu kaldı” baabından tahta çıkarılmış bir Büyük Britanya kralının, o dili konuşamadığı için kabine toplantılarına katılmamasına ve o toplantıyı kendisine o “eşitlerden biri”nin aktarmasına dayanır. O “aktaran”, sonra “eşitler arasında birinci”; yani, “başbakan” olacaktır. O “başbakan”, “eşitlerden biri”dir; yani tüm bakanlar eşittir!)
***
Erdoğan’ın başbakanlığından itibaren bir “bakanım” edebiyatıdır başladı, Davutoğlu ile sürüyor.
Ve “bakanıma talimat verdim” edebiyatı da…
Eşitler arasında talimat !???
***
Size ve bakanlarınıza saygı duyulmasını istiyorsanız, en başta bakanlarınıza saygı gösterin ve bir gün ağzınızdan “sayın Bakanımız” lafı çıksın…
Ve bir tek gün, “bakanıma talimat verdim” lafı çıkmasın…
***
“Eşitler arasında birinci”nin nasıl görevlendirildiğine dair Resmi Gazete’den iki örnek:
Birincisi Ahmet Necdet Sezer döneminden… Tarih: 6 Ağustos 2007
“Bakanlar Kurulu’nun yeniden kurulması için, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 109. maddesi uyarınca, İstanbul Milletvekili ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan görevlendirilmiştir.”
İkincisi Recep Tayyip Erdoğan döneminden… Tarih: 17 Kasım 2015…
“Bakanlar Kurulunun yeniden kurulması için, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 uncu maddesi uyarınca, Konya Milletvekili ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet DAVUTOĞLU görevlendirilmiştir.”
Arada fark yok…
***
Ama bir de Cumhurbaşkanlığı sitesinin resmi açıklamasına bakalım:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde kabul etti. Kabulde Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Kasım’da gerçekleştirilen milletvekili seçimlerinde en yüksek oyu alan Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Konya milletvekili sıfatıyla Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu 64’üncü hükümeti kurmakla görevlendirdi.”
***
Neydi, “sayın”?
“Konuşma ve yazışmalarda saygı belirtisi olarak kişi adlarının önüne getirilen söz…”
Cumhurbaşkanı “saymıyor” ama, siz sayın ve saydırın!