Siyasal Bilgiler Fakültesi-Mülkiye İktisat Bölümü öğrencilerinin akademisyenlerin ihracına karşı hazırladıkları ferman:
OHAL GEYİKHAN FERMANI
Ey KHK gölgesi altındaki Tüllab-ı Mülkiye!
Bu mektep ki;
Sultan Abdülhamid istibdadını tatmış,
Padişahın şekerlerini kırmış,
Duvarları kurşunlanmış,
Yetmemiş sarı zarflarla yetim bırakılmış,
Yine de Mülkiye onu zapt etmeye çalışanlara teslim olmamıştır!
Biz ki;
Mülkiye dayanışmasının çınarı olan Korkut Boratav’ın izinde; Ekin Değirmenci’den yardımlaşmayı öğrenen, Benan Eres’le büyümeye yön veren, entellektüelizm okyanusunun Poseidon’u Ahmet Haşim Köse’yle kalkınan,
Tüllab-ı Geyikhan’ız!
DESTUR çekilmesi gerekirken fütursuzca karanlığa boğulmak istense de kolay mı sandınız Cemal Süreya’nın , Ece Ayhan’ın, Cahit Sıtkı’nın yetiştiği mektebi aydınlıktan ayırmayı!
Onların izinden gittiğimiz bu mücadelede BİZİMLE MİSİNİZ?
Bonservisi hala geyikhanın elinde olsa da bir sezonluğuna Küba’ya kiraladığımız genç yiğidimiz Taylan Bali’mizin dönüş yolunu gözlerken, Mülkiye’nin mihenk taşları, yapılan KHK saldırısıyla kadro dışı bırakıldı.
Lakin bilir misiniz ki bir infaz takımının sadece bir imzayla gönderdikleri hocalarımız, dirseklerini okul sıralarında çürüterek, ömürlerini adadıkları bilim uğruna çalışarak, Mülkiye’nin ve akademinin onuru olmuşlardır.
Ey bilimi irtica ile ikame edenler! Siz bilim nedir bilmezsiniz ama akademisyenlik öyle varlık fonuna devretmekle, değerlerini PEŞKEŞ çekmekle değil; okuyarak, yazarak, tartışarak ve en önemlisi de dinleyerek, sevgi, aşk ve kavgayla yapılır!
Mülkiye’de hocalık makamı ise saraydan icazet alıp rektör olmaya benzemez!
Hocaların hocası 82’lik delikanlıdan da mı utanmadınız? Yağmur çamur demeden yüzündeki masumiyeti kaybetmeden, geldi yıllarını verdiği okuluna! Yaramaz çocuklara has masum gülüşüyle yüreklerimize umut saçtı. Bu mektepte iktisat ilmini öğrenme yolunda ilerlerken onun ışığıyla aydınlandık. Onu gördük, onu okuduk, onu yazdık. Mektebin mihenk taşıdır Korkut Boratav; kaldı ki o taşı yerinden oynatmaya cüret etmek, kimsenin haddine değildir!
Akademinin ne denli zor bir yer olduğunu ,özveri gerektirdiğini Ekin Değirmenci’nin yüklü omuzlarında hissedip yorgun gözlerinde okumamıza rağmen, tek bir tebessümünde anlıyorduk tüm bu yorgunluğa değdiğini. Akademinin ne demek olduğunu bilmeyenlere o hüzünlü tebessümlerin heba edileceği mi sanıldı? Ekin Hoca bize, en zorlu koşullarda bile nezaketinden ödün vermeyerek direnmenin en saf halini gösterdi.
Marx’ın sakalı aşkına! Öğrencilerinin her daim yanında olan, onları yüz üstü bırakmayan Benan hocadan ne istediniz? Solow ile bizi yalnız bırakmayan o adamın merhametinin zerresi olsaydı sizde, bugün bunları konuşuyor olmazdık!
Ne vakit adı geçse arkadaş sohbetlerinde, gecenin şairi olan adaşının dersimize girdiği sanılırdı. Bizi daha iyi yetiştirmek için duyduğu heyecan; gece kadar karanlık ve derin sözlerinde, sert ama sevgi dolu bakışlarında gizliydi. Gökyüzünde ay, nöbetini güneşe bırakana dek okuduk Ahmet Haşim’in makalelerini. Okurken bitap düşsek de, her kelimesi işledi içimize, ufkumuzu açtı. Siz Ahmet Haşim’in makalelerinin tek bir harfi dahi olamayacakken, onları bir imza ile silebileceğinizi mi zannediyorsunuz!
Hocalarımızı bırakmıyoruz!
Hayır gitmiyoruz!
Mülkiyeli olmak buranın havasını ciğere değil yüreğe çekmekle olur. Olur olur da… Yüreksiz olanın Mülkiyeliliği sadece diplomada olur. Kabinede bakan dahi olsa, cebeci çayırından çiçek bile toplayamaz!
Siz ki ülkenin en üst düzeyi, siz ki bürokrasinin söz sahipleri, siz ki bakanlıkların takım elbiselileri.. Öyle ki; çıkardığınız kararnameler YOK hükmündedir. Bu yok hükmünde kararnamelerle ezdiğiniz cübbelerin altında gün gelecek sizler ezileceksiniz! Bilinsin ki; o güne kadar: Hayır gitmiyoruz!
Ey Mülkiye camiası! Bu fermanımız akıllar başa gelsin diye vicdanlara attığımız bir tokattır!
Bu mektep ‘Önce Mülkiye, sonra Türkiye’ şiarıyla, kafalarında sürekli “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusuyla yola çıkanlarındır!
Akademiye yapılan bu saldırılar sadece üniversitelere ve Mülkiye’ye değil ülkenin geleceğine de yapılmaktadır.
Öncelikle geyikhan tüllabı ve Mülkiye öğrencileri olarak, tüm camiamıza ve tüm Türkiye’ye çağrımızdır: Devir birleşme devridir. Mevzu bahis Türkiye’nin geleceğidir.
“Bir güneştin bir zamanlar, aya kadar kaldındı dün,
Dün bir ay’dın, sislenen boşlukta yıldızsın bugün;
Benzin uçmuş bak, ne rüya’dır, bu akşam gördüğün?
Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.”
Şimdi de sözümüzü, bu koca mektebin, dönem sonu bilançosunu tamamlamış, vicdan muhasebesinin açıklarını fazlasıyla kapatmış muntazam bakkal tüllabına bırakıyoruz!