Dr. Mine YILDIZ*
Siyasi parti grupları, her hafta Salı günleri TBMM’de “grup toplantılarını” yapıyorlar. Partiler bu toplantılarını genel merkezlerinde de yapabilirler. Ancak TBMM’de bunun için salonların ayrılmasının önemli bir nedeni var; bu toplantıların “Yasama organı olan TBMM’nin yani yasama işlevinin bir parçası olarak” görülmesi.
Peki, partiler ne tür bir yasama faaliyetlerinde bulunuyorlar bu toplantılarda? 1980 öncesi bu toplantılar “kapalı” yapılıyordu. Ne demek “kapalı”? Yani toplantı salonunda sadece milletvekilleri, genel başkan, genel başkan yardımcıları vs. bulunabiliyordu. Gazeteciler/basın, izleyici ve partililer salona alınmıyordu. Grup toplantı tutanaklarına ulaşmaya çalıştım. Ancak çok az sayıda tutanağa ulaşabildim çünkü grup toplantılarında yapılan görüşmeleri tutanağa geçirmek siyasi partiler için bir zorunluluk değil. Parti isterse tutanak tutuluyor. Bu nedenle sadece CHP’nin 1924-1925 yıllarına ait toplantı tutanakları[1] ile Demokrat Partinin iktidara gelmesinden 1960’a kadar olan dönemi kapsayan grup toplantısı tutanakları (Meclis Grubu Müzake- re Zabıtları) bulunuyor[2]. Tutanaklarda özellikle Demokrat Parti’nin ilk iktidar olduğu yıllarda milletvekillerinin açık yüreklilikle hem partilerini, hem de hükümeti eleştirebildikleri görülmektedir. Örneğin Birinci Menderes Hükümeti, Meclis Grubu’ndan 245 olumlu oy alırken, 163 milletvekili bu oylamaya katılmamıştır. Katılmayanların önemli bir kısmı da Menderes muhalifi milletvekilleridir [3].
Bu araştırma için ayrıca 1980 öncesinde milletvekilliği yapmış ulaşabildiğim isimlerle mülakat (yüz yüze görüşme) yaptım. Görüştüğüm milletvekilleri, söz konusu yıllarda yapılan grup toplantılarında, yasama ve denetim faaliyetleri (kanun tasarı ve teklifleri, soru ve araştırma önergeleri), komisyon çalışmaları vs. hakkında bilgi alış verişinde bulunulduğunu ifade ettiler. Anlattıklarına göre, o dönemde yapılan toplantılarda parti hatta hükümet programları milletvekilleri tarafından eleştirilebiliyor ve seçim bölgeleriyle ilgili sorunlar paylaşılabiliyordu. Toplantıların bitiminde (gerekli görülürse) grup sözcüleri basına açıklama yapıyor, böylece kamuoyu TBMM gündeminden haberdar oluyordu. Bu dönemde grup toplantılarının “açık” yapılması çok az rastlanan türden bir gelişmeydi. Toplantıların “açık” yapılması şimdiki anlamda ziyaretçilerin, partililerin salonda izleyici olarak bulunmaları değil sadece basının izleyebileceği (basına açık) anlamına geliyordu. Ki bu son derece istisnai bir durumdu.
PEKİ YA 1980 SONRASI?
1961 Anayasasının yerini 1982 Anayasası aldı. Anayasa bizler için her şeyin en güzelini düşünmüştü! Özgürlük!? Demokrasi!? 1961 Anayasası zaten fazlasıyla özgürlükçüydü! Zaten ülke “ANARŞİKLERLE(!)” dolmuştu. Darbeciler yakalayabildiği ANARŞİKLERİ öldürdü, hapse tıktı, işkencelerden geçirdi. Türkiye, Evren Paşa sayesinde huzura(!) kavuştu.
Ama bitmemişti.
Ne lazımdı? Partilere “ayar vermek”.
1980 Anayasasının kabulünün ardından 1983’te yeni “Siyasi Partiler Kanunu” çıktı. 1961 Anayasasına göre TBMM de parti grubu kurmak için 10 milletvekili yeterli iken, bu sayı yeni anayasayla 20’ye çıkarıldı. Ayrıca parti lideri her şeydi. Ohhhh ona şöyle geniş bir koltuk ve yetkiyi verdik mi alın size “siyasi parti örgüt yapılanması”. Ha unutmadan, milletvekili adaylarını da genel başkan veya parti üst yönetimleri belirlemeliydi, onlar belirlesin ki milletvekili öyle kafasına göre fikirlerini ifade etmeye falan kalkmasın. O günden bugüne hala pek çok partide, aday seçimini lider veya küçük bir yönetici grubu yapıyor.
TBMM’de yapılan siyasi parti grup toplantıları “açık mı”, yoksa “kapalı mı” yapılacak buna günümüzde lider ya da parti yönetimi karar veriyor. Günümüzde toplantıların “kapalı” yapılması bir istisna haline gelmiştir. Sadece çok özel konular görüşülecek ise kapalı grup toplantıları yapılıyor[4]. Basın veya izleyicinin alınmadığı bu kapalı grup toplantılarında çok nadir olarak milletvekillerine konuşma özgürlüğü tanınıyor. Aslında TBMM İçtüzüğünün 167. Maddesi toplantılarda kimlerin bulunacağını açıklıyor[5]. Buna göre eski milletvekilleri grup toplantılara giremezler. Eski milletvekillerinin bile toplantılara girmesi İçtüzüğe aykırı. Ama durum böyle mi? Bırakın eski milletvekillerini, toplantılarda kimler yok ki! Yerel ve genel seçim adayları, sonraki seçimlerin aday adayları, bürokraside atama/terfi bekleyenler, seçmenler, partililer, tayin, torpil isteyenler …
Salon o kadar kalabalık oluyor ki (hele de iktidar partisinin toplantıları) izleyici kitlenin oturacak koltuk kapma telaşı sırasında yaşanan gerilimler, tartışmalar ve bir uğultudur gidiyor. Ta ki genel başkanların konuşma yapacağı salona girmesiyle uğultular son buluyor. Sloganlar atılıyor. Uğultu, telaş ve gerginliklerin yerini alkışlar alıyor. Belediye otobüsüyle işten evine dönmeye çalışan kalabalık insan kitlesi istiflenmiş halde genel başkanları izliyor.
Tarih kitaplarında okuduk. “Teba” yüksek sesle bağırır (ya bir meydanda toplanıp ya da bir yolun kenarına dizilip) ; “Padişahım/Kralım çok yaşaaaaa!” (daha çok Orta Çağda).
Şimdi ise, (Modern Çağda); ”Genel Başkanım çok yaşaaaa!, Başbakan ………”
Toplantı salonundaki coşku doruklarda. Peki bu arada milletvekilleri ne yaparlar? En ön sıralardan kendilerine ayrılmış koltuklarda genel başkanlarını dinlerler. Söz alıp konuşamazlar (sadece kapalı grup toplantılarında konuşabilirler). Basına ve izleyiciye açık bu grup daha çok “mitinglere” benzer. Büyük meydanlarda/caddelerde yapılan mitinglere. Bu toplantılara pekala “Kapalı salon mitingi” denilebilir. Salonda esen hava miting havasıdır ama içerisi çok havasızdır!
Sonuç olarak; Anayasa, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Sistemi ve parti tüzükleri, totaliter, anti demokratik hükümleriyle partilerde lider hegemonyasını yeniden üreten yazılı metinlerdir. Bu metinler,
* Parti grubu ve parti liderine geniş yetkiler tanıyan bir parlamentoyu
* Milletvekili üzerinde parti grubu hakimiyetini,
* İradesi ve siyasi geleceği genel merkeze, parti liderine bağlı edilgen bir milletvekili profilini,
* Dolayısıyla hareket ve manevra alanı kısıtlı yürütmenin (hükümetin) altında ezilen bir yasama organını
yaratmıştır. Parti içi demokrasi mi? O da ne?!
Eğer tanımlandığı gibi, siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez kurumları ise şu demokrasi dedikleri şeyin nüvelerini grup toplantılarında görelim!
“Padişahım çok yaşa” sloganlarının yerine, farklılıklarımızın zenginlik olduğunu hatırlatan, toplumsal barışı anlatan sloganlar duyalım! Türkiye siyasetinin egemen dili haline getirilen nefret, aşağılama ve ötekileştirmenin yapılmadığı bir grup toplantısı konuşması duyalım! Çoğunlukçu değil, ÇOĞULCU VE KATILIMCI demokratik bir siyasi kültür ve parti geleneğini yeşertmeye niyetleri var mı, onu görelim!
(*)Siyaset Bilimci-Sosyolog
[1] Bu tutanaklar Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından 2002’de basıldı.
[2] Demokrat Parti: İlk tutanak tarihi 28 Mayıs 1950, son tutanak 29 Nisan 1960.
[3] Demokrat Parti Meclis Grubu Müzakere Zabıtları, 20.06.1950.
[4] Baykal`sız ve basına kapalı yapılan CHP grup toplantısı: Bugün basına kapalı gerçekleştirilen ve CHP Genel Başkanlığı`ndan istifa eden Deniz Baykal`ın katılmadığı Meclis Grup toplantısında, CHP Genel Sekreteri Önder Sav konuştu. İşte Sav`ın konuşmasının tam metni (Bkz. http://www.turkmeclisi.org/?Sayfa=Haberler-Yorumlar&Git=Haber-Goster&Baslik=basina-kapali-yapilan-chp-grup-toplantisi-tam-metin&xHbr=1182); “AKP bugün, TBMM Grup Toplantısı’nda şimdiye kadar çok nadir yaptığı bir toplantıyı daha gerçekleştirilecek. Başbakan ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın konuşmasının ardından gerçekleştirilecek basına kapalı oturumda dershanelerin kapatılması konusu ele alınacak” (Bkz. 26 Kasım 2013- http://www.aktifhaber.com/akp-dershaneleri-mecliste-gorusecek-891358h.html)
[5] Türkiye Büyük Millet Meclisi eski üyeleri, MADDE 167– Türkiye Büyük Millet Meclisi eski üyeleri, yasama, ödenek ve yolluk, Genel Kurul ve parti grup toplantılarına girme hakları dışında kalan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine tanınan bütün haklardan yararlanırlar.