Görünen o ki Türkiye’de demokrasinin ‘olmazsa olmaz’ koşulu, AKP’nin tek başına iktidar olması. Aksi her sonuç, bir tür darbe girişimi. Bunun doğal sonucu ise AKP’nin tek başına hükümetini sağlayacak her girişimin, demokrasiye hizmet edeceği. Her birimiz, ‘istikrar’ beklentisine karınca kararınca katkı yapmaya çalışmalıyız.
Buna mukabil artık yepyeni bir Türkiye’de yaşadığımız için, çözüm önerilerimiz de Türkiye’nin yeniliğine ve büyüklüğüne uygun olmalı. İngiliz, Fransız olsak demokrasinin temel ilkelerinden, çoğulculuktan vs. söz ederdik. Ancak vasat öneriler lider ülkeye yakışmaz.
Askerlikteki ‘sayımlar’ı hatırlıyorum
Malumunuz, bir yandan hiç kimsenin telaffuz edemediği ‘istikşafi müzakereler’ ardından başlayan liderler arası koalisyon görüşmeleri devam ederken, diğer yandan anketler açıklanıyor. Belli ki hükümetin kurulması, anket sonuçlarına bağlanmış durumda.
Ve yine belli ki hemen her anket yaklaşık olarak aynı sonucu veriyor. Anketleri okuduğumda kısa süreli askerlik deneyimimdeki ‘sayımlar’ı hatırlıyorum. Günde üç kez içtima ve sayım oluyordu. Hiç kimse buharlaşmadığı için, hep aynı sayı çıkıyordu!
Tek başına iktidarın başka yolları da olmalı
Her neyse, milli iradenin koskoca temsilcilerinden daha iyi bilecek değiliz ya. Ancak anket zaman alan, masraflı ve yanılgı payı yüksek bir yöntem. Oysa tek başına iktidarın, başka yolları da olmalı.
İlk aklıma gelen, Almanya’da 1933’teki malum seçimden sonra Komünist vekillerin meclise girmesinin ‘tehditle’ engellenmiş olması mesela. Ama bu fazla dikkat çeker. AB normlarına da uygun değil.
Yasal yollar üzerine kafa yormalı. Tek satırlık bir yasa önerisiyle, seçim barajı yükseltilebilir. Yüzde 10 ile istikrar sağlanamıyorsa, baraj yüzde 26 yapılabilir. Böylece son seçim sonuçlarına göre AKP TBMM’ye 550 milletvekiliyle girer ve ana sorunumuz bir anda çözülür. Bu, ‘Sen yap, gerekirse hemen bir yasa çıkarırız’ hukuk anlayışına da son derece uygun.
Tabii öncelikle MHP’nin desteğine ihtiyaç var. MHP liderliği, Kürtlerin vekil seçilme olasılığına karşı TBMM’ye girmemenin milliyetçi hareket için çok daha doğru olacağına ikna edilebilir. Sonuçta, AKP’liyi başkan seçtirmemek için oylamaya katılmayıp AKP’liyi başkan seçtirmiş bir parti. Uzun süre karşılıklı bakışılırsa, ikna etmenin güç olmayacağı kanısındayım.
Türkiye’de toplam seçmen sayısı belli. AKP’nin ve diğer partilerin son seçimde aldıkları oy da belli. Memleketin kalburüstü siyasetçileri seçim öncesinde uyardı. Ancak seçmenin bir kısmı kulak asmadı. Garip bir şekilde hür iradeleriyle oy kullanıp istedikleri partiyi desteklediler.
İstikrarsızlığın temel nedeni 6 milyon HDP seçmeni
Bu saçmalık karşılıksız kalmamalı ve seçmene bir daha aynı yanlışa düşmemeleri için yaptırım uygulamalı. Söz konusu yaptırımların, potansiyel seçmeni de doğru yola sevk edeceği akıldan çıkarılmamalı.
İktidar temsilcilerini dinlemeyen seçmen sayısından MHP’lileri çıkaralım. Geriye iki parti kalıyor. CHP seçmenine pek yüklenilmedi. Bir yana bırakabiliriz. Kaldı 6 milyon civarında HDP seçmeni. İşte istikrarsızlığın temel nedeni, şuncacık insan.
MHP’nin ‘şerefsizler listesi’ doğru bir yöntem tabii. Ancak yetinilemez. Bir parti yöneticisinin Hasan Cemal’e yönelttiği gibi, açık tehditler de olmalı. Öyle ya sandığa giderken yaşamından endişe duymalı seçmen. Yoksa seçim dediğinin ne tadı kalır.
Profesörden nefis bir çözüm önerisi
Bakınız Türkiye’nin bir üniversitesinde, edebiyat alanında profesör olmuş biri nefis bir çözüm önerisiyle çıktı sahneye! ‘Her şehitten sonra bir HDP’li vekil indirilsin’ dedi. Çözüm mü, çözüm. Hiçbir öneriyi küçümsememek gerekir.
Sonuçta halkımız beyin fırtınası yapıyor. Yadırgadınız değil mi? Tekrar edeyim: ‘Beyin’ fırtınası.
Profesör (ki Türkiye’de sayılarının fazlalığından hiç kuşku duyulmasın) tepkiler karşısında, ‘İndirmek başka anlamlara da geliyor’ vs. demiş. Sonuçta edebiyat profesörü adam. Tepki gösterenlere, ‘hırlayan,’ ‘salyalarını akıtan,’ ‘köpekler;’ HDP’li vekillere ise ‘militan’ olarak hitap etmiş. Mesajının sonundaki önerisi ise ‘tükürükle boğmak.’
Ancak tabii vekilleri ‘indirseniz’ de 6 milyon seçmen var. Sayıyı artırmak kaçınılmaz görünüyor. Bu nedenle ‘tükürükle boğmak’ daha işlevsel bir yol olabilir.
Tahmin ediyorum başkaca profesörler, ‘kaç kişinin tükürüğünün bir seferde kaç HDP seçmenini boğabileceğini’ hesaplayacaktır. 1940’ların başında da kimi Alman bilim insanları, insan bedeninden en fazla yararı nasıl sağlayacakları üzerine kafa yoruyordu. Üstelik Alman felsefesi, müziği, edebiyatıyla yetişmiş, incelmiş bilim insanlarıydı bunlar. Demem o ki bilimden korkmayalım.
İşte CHaP zihniyeti!
İki gün önce de kimi İzmir vekilleri bir açıklama yayınladı. Metni okuyunca ‘işte’ dedim, ‘CHaP zihniyeti yine hortladı.’
Bir de baktım ki deklarasyoncu vekiller, askeri vesayeti sona erdirmiş ve Türkiye’ye 2010 değişikliklerini armağan edip ileri demokrasiye geçmemizi sağlayan partinin mensupları. Şaşırdım tabii. ‘Allah’ım önyargı ne berbat bir şey’ dedim kendi kendime.‘İdeolojik körlük’ böyle bir şey olsa gerek.
Bilebildiğim kadarıyla bu açıklama da, pek çok şey gibi tarihimizde bir ilk. 22 Mayıs Barış Mitingi’ni ve kimi CHP vekillerinin katılımını eleştirmişler vs. Bir AKP’li vekil ise, ‘Ölen insanlarımızın kanında HDP’ye oy verenlerin de parmak izi var’ buyurmuş. Bu durumda 6 küsur milyon seçmene bir an önce soruşturma açılmalı. Aman efendim 1950 yasasından bugüne ‘gizli oy’ varmış, ‘serbest oy’ varmış, ‘eşit oy’ varmış; bırakalım şimdi bunları. Sonuçta ele bulaşmış kan söz konusu. İddia sahipleri milletvekili. Ciddi insanlar bunlar.
Seçmenlerin tek tek tespiti zor görünebilir. Ancak imkânsız değil. Önce MHP’den ‘şerefsizler listesi’ istenip oradan başlanır, ardından tespit edilebilen her seçmen ve vekil için soruşturma açılır. Devletimiz bunu yapabilecek güçte. Üstelik tek tek ‘indirmek’ten hem daha insancıl hem de daha hukuksal bir yöntem.
Sonuçta AB’ye girmeye çalışıyoruz. Sakıncalı seçmeni tespit için Demokrat Parti’nin yaptığı gibi bir ‘Vatan Cephesi’ de kurulabilir. DP, cepheye kaydolanları her gün radyo haber bültenlerinden sonra isim isim okuyordu. Neden olmasın?
Önemli olan kararlılık
Her neyse, bana kalırsa önemli olan kararlılık. Yöntem bulunur. Önemli olan, bir partiye oy verenlerin ve o partinin yöneticileriyle vekillerinin, hukuka uygun bir biçimde cezalandırılması ve aynı hatayı bir kez daha yapmalarının önüne geçilmesi.
AKP’nin tek başına iktidar olmasının önündeki tüm engeller şu ya da bu şekilde bertaraf edilmeli ki gerçek bir demokrasiye geçilebilsin, istikrarın hası yakalanabilsin. Bu işin şakası yok. Seçmeni boş bırakınca ya davulcuya ya zurnacıya varıyor.
Herkesin her şeyi görüp bildiği bir yerde, seçmenden iktidar için yeterli oy, TBMM’den güvenoyu almamış, ‘istifa etmiş geçici hükümet’ hiçbir şey olmamış gibi yönetmeyi sürdürürken, çok sayın heyetlerin ‘filanca’ görüşmelerden ‘feşmekân’ görüşmeler aşamasına geçişini izliyoruz. Türkiye’nin ‘büyük’ sorunlarını çözecek ‘büyük koalisyon’dan söz ediliyor. Yargılama ilkelerinin, usul kurallarının ayaklar altına alındığı darbecilik yargılamalarının ne kadar ‘doğru’ olduğundan söz ediliyordu, birkaç yıl öncesine dek. Cumhuriyet’in en ‘dalavereci’ anayasa değişikliklerinin nasıl da ilerici olduğundan söz ediliyordu, beş yıl önce.
Bu satırların yazarı hiçbir biçimde anlayamıyor, ‘büyük’ sorunların kaynağı bir yapının o ‘büyük’ sorunları nasıl çözeceğini. Hakikaten anlayamıyor. Belli ki ‘ideolojik körlük’ten mustarip.
(diken.com.tr’den alınmıştır.)