2014 cumhurbaşkanlığı seçimine Tayyip Bey, Başbakan ve AKP Başkanı olarak girmiş ve oyların % 51,8’ini alarak seçilmişti. Devlet hiyerarşisinde bu bir “terfii rütbe” idi. Aslında mevcut hukuka rağmen hiçbir zaman “tarafsız” olmadı, ama yine de öyle görünmeye çalıştı; “..mış gibi” yaptı; sık sık da buna bile gerek görmedi. Dün ise 15 Nisan oylaması çerçevesinde eski partisine törenle yeniden üye oldu. Böylece fiili durum hukuki duruma uydurulmuş oldu. Recep Tayyip Erdoğan artık resmen tüm halkın değil de AKP’lilerin cumhurbaşkanı.. Ne var ki 16 Nisan’da aldığı oylar –geçelim mühürsüz, yani geçersiz oyları- diğer partilerden (MHP, BBP, Hüda Par) aldığı oylar düşünülürse, % 50’nin de altında.. Kısaca AKP Başkanı bu koşullarda artık halkın yarısını bile temsil etmiyor..
Oysa yandaş kalemler kıyameti koparıyor: AKP, “kuruluş felsefesi”ne dönüyormuş!? Yeni bir atılımın eşiğinde imişiz!?
Peki, kimlerle?
Bu kez de devşirme bir takımla: Numan Kurtuluş’la, Tuğrul Türkeş’le, Süleyman Soylu ile, Ethem Sancak ve de benzerleriyle..
Tabii “atılım” yıllarının bir de “düşünür”leri vardı: Ali Bulaç’lar, Nazlı Ilıcak’lar, A. Turan Alkanlar, Şahin Alpay’lar, Ahmet ve Mehmet Altan’lar vb.. Onlar da -eğer bulundukları yerde gelişmeleri yakından izleme olanağı bulabiliyorlarsa- herhalde acı acı gülüyorlardır. Belki gözleri de dolmuştur. Tıpkı dünkü törendeki Erdoğan gibi; fakat çok farklı nedenlerle..
Gerçekten de bugün Hürriyet gazetesi, her zamanki inceliğiyle, dünkü törende Erdoğan’ın gözyaşlarını silerken çekilmiş bir fotoğrafını koymuş! Altında da “duygulu anlar yaşayan Erdoğan gözyaşlarını sildi” diye yazmışlar! Yine de yoruma açık bir fotoğraf. Ne de olsa ortada, bugün itibariyle, bir “terfii rütbe”den çok bir “tenzili rütbe” varmış gibi görünüyor.. Ayrıca Erdoğan mevcut “B Takımı” ile girişilecek “atılım”ın zorluklarını da düşünmüş olabilir?
Erdoğan 16 Nisan oylamasından sonra Menderes, Özal ve Erbakan’ın mezarlarını ziyaret etmişti. Oysa bu arada Silivri’deki eski dostlarını da ziyaret edebilirdi. Ve etseydi, olur ya, belki yeni bir hamle için moral tazelerdi.. Biraz da birlikte “kaybolan yıllar”dan bahsederlerdi.. Karşılıklı olarak, “kim, nerede hata yaptı?” diye sorgularlardı. Nasıl olsa “hareket başından itibaren yanlıştı” diyecek halleri yok…