Vallahi, Papa ne iyi etmiş de gelmiş. Türk sağının insana en hüzün verici hali, yani gayrimüslim ve yabancı düşmanlığı bir daha kayıtlara geçti. MHP grup toplantısında D. Bahçeli konuştu. 1 Aralık (ve daha önce 10 Mart 2014 ) tarihli Aydınlık gazetesi de aynı şeyleri söyleyen üç profesörün demeçlerini yayınladı.
İnsanın bunları okudukça içi acıyor: Bir hareket, ayakta kalabilmek için bu kadar titremeye, bu kadar korkmaya ve korkutmaya muhtaç mı olurmuş, diye. Şimdi, bu konuşmalardaki 5 ana temayı teker teker inceleyelim:
LOZAN’A AYKIRILIK
Büyük hayret. Çünkü143 maddelik Lozan’ın hiçbir yerinde Patrikhane’nin adı veya ekümeniklik geçmez. Sadece tutanaklarda geçer. Lord Curzon Patrikliğin sırf din kurumu olduğunu kabul eder, İsmet Paşa da kalkıp bu sözü senet kabul ettiğini bildirir.
Hepsi bu. Bu ama, Katolik mezhebinin başı Papa İstanbul’daki Ortodoks Patriği’ne geliyor, 787 yılından beri kavgalıyız artık barışalım, diyor, bu da Lozan’a aykırı oluyor. Fesupanallah.
EKÜMENİKLİK
Buna itirazı hiç anlamadım: Çünkü ekümenik (= evrensel) terimi Lozan’da hiç tartışma konusu olmadığı gibi, Müttefikler müzakerelerde hep “Ekümenik Patrikhane/Patrik” terimini kullandılar, TBMM Hükümeti heyeti de buna hiçbir oturumda karşı çıkmadı ve bunun geçtiği tutanakları da ertesi gün hep imzaladı. Çünkü Cumhuriyet’i kuranlar, tüm dünyanın II. İoannes döneminden (518-520) beri “Ekümenik Patrik”, 13. Yüzyıldan beri de “Yeni Roma, Konstantinopolis Başpiskoposu ve Ekümenik Patrik”dediğini biliyorlardı. Ayrıca biliyorlardı ki Ortodoks mezhebinde tek merkezlilik yoktur. Fener, eşitler arasında birincidir. Bu da tamamen bir Ortodoks ilahiyatı meselesidir.
Meselesidir ama, laik Türkiye Ortodoks ilahiyatına da karışır. Mesela Patrikhane ile ona bağlı Haliç’teki Bulgar kilisesi (“Demir Kilise”) papazı arasındaki ihtilafta Yargıtay tutmuş, davanın konusu olmadığı halde kararın sonunda “Patrikhane ekümenik değildir” demiştir. Dava çok uzun ve çok acayip, sitemden okumanızı tavsiye ederim:baskinoran.com/belge/EkumenikPatrikhaneMutalaasi.pdf
LAİKLİĞE AYKIRILIK
Ben herhalde gabi birisiyim çünkü Patrikhane’nin veya Papa’nın laikliğe aykırı ne yaptıklarını da anlamadım. Laikliğe aykırı olan varsa, o da bizim devlet. Yukarıda, Yargıtay’ın Ortodoks ilahiyatına müdahalesini anlattım. Gerçekten aklım almıyor, laikliğe ve demokratik düzene aykırı olmadığı sürece (Anayasa Md. 14) kiliseler arası dinsel ihtilafa laik devletin nasıl müdahale edebildiğini.
Lozan’ı müzakere eden TBMM Heyeti’nin de almıyordu aklı. Çünkü 16 Aralık 1922 tarihinde okuduğu yazılı bildiride şöyle demişti:
“(…) din adamları sınıfıyla bunların başı olan kişiye, Hükümetin artık
karışamayacağı salt din konularıyla uğraşmak kalacaktır. Bunun gibi Hükümetin, söz
konusu din adamları sınıfının alabileceği kararlara karışması da artık söz konusu
olmayacaktır.Din özgürlüğü İngiltere, Fransa, ABD, vb. öteki ülkelerde olduğu üzere, Türkiye’de, çeşitli dinlere bağlı olanlara, dinsel isteklerine serbestçe gelişme olanağı sağlayacaktır; yani rejim, böylece, din adamları sınıfını salt din alanında kalmaya zorlayarak, dine yeni bir atılım verecektir. (Meray, aynı eser, s. 327-328.)
YASALARA AYKIRILIK
Allahaşkına, hangi yasalara? Türk hukuk mevzuatında Patrikhane’yle ilgili tek bir yasa yok ki! Patrikhane, Türk iç hukukunda nâmevcut. Daha doğrusu, Aziz Nesin ustamın tabiriyle, “Ne Yaşar Ne Yaşamaz.”
Şöyle ki: 1) Patrikhane Türk hukukuna göre ne dinsel bir dernektir, ne bir dinsel vakıftır, ne de bir din kurumu. Hiçbir şey değildir. Çünkü devlet ona tüzel kişilik tanımayı reddetmiştir. 2) Patrikhane’nin Türk iç hukukundaki bütün “statü”sü, “seçimlerde adaylar Türk vatandaşı ve Türkiye’de mukim olacaktır” diyen 6 Aralık 1923 tarihli iki satırlık bir İstanbul Valiliği “tezkeresi”nden ibarettir.
Hazin olan şudur ki, devlet tüzel kişiliği olmayan bir din kurumuna hitaben resmî yazı yazmıştır. Devlet, olmayan bir kişiye, mesela bir ölüye resmî yazı yollayabilir mi? Bu durumda,Türk hukukunda statüsü bulunmayan Patrikhane nasıl “Türk kurumu” oluyor?
YENİ VATİKAN OLMAYA ÇALIŞMAK
Bu zıpçıktılık da zaman zaman zuhur eder. Fener ile Fenerbahçe’yi ayırt edemeyen bazı şahıslar tutturur, “Patrikhane ekümenik yetkiye sahip olmak istiyor, Rumlar durmadan civardaki evleri satın alıyor. Fener semtinde Vatikan gibi devlet ilan edecekler” diye. Bu ev meselesi trajikomiktir. Şöyle:
29.11.1993 tarihli Milliyet’e göre, İstanbullu Rumlar Fener’den 1940-1993 arasında toplam 17 ev almış. 1993’ten bu yana hiç alım yok. Hemen 6 papazın ifadesi alınmış. Allah bilir, bizim zevat, bu evlerin Patrikhane’ye devredilmek üzere alındığını sanıyordur. Oysa Patrikhane ev alamaz, çünkü notere veya tapuya gidip imza atamaz, çünkü tüzel kişiliği yoktur. Tanrım, paranoyanın boyutlarına bakınız. Bırrr.
Bitirelim. Ama bu Fener’den ev satın alma işini kim ihbar etti onu söyleyeyim de öyle. “Türk Ortodoks Patrikhanesi” adlı bir “tabela kilisesi” vardır. Atatürk’ün önce cesaretlendirip sonra 1924’ten itibaren bir kenara attığı Papa Eftim’in oğlu Selçuk Erenerol yapmış ihbarı.
Selçuk Erenerol’ü belki şöyle hatırlarsınız: Türkeş döneminde MHP milletvekili adayı, Ergenekon davasından müebbet alan Sevgi Erenerol’un amcası.