Züppeyun Fermanı
O tempora, o mores! Hic sumus sancre et sapienter, veritas et virtue! Vos estis personae non gratae. Audite! A caelousque ad centrum, sumus semper fortes, semper fideles, semper excelsiiad aeternum primi interpares! Vivete Züppe!
(Vivete Züppe x3)
Tüm zamanların en iyisiydi, tüm zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık. En karanlık mevsiminde geldi Züppeyun, etti en aydınlık mevsimini zamanın! Umay gibi anamdan doğmuş, medeniyetlerin beşiğini kurmuş, Olimpos’ta dünyayı döndürmüş, ayn-ül hayatın inceliklerini tüm acizlere belletmiş; abidevi, marifetli, a’lem, a’zam ve a’la tüllab-ı züppeyun geldik fermana!
Destur isteriz var mıdır? x3
Biz ki, Mekteb-i Mülkiye-i Şahane-i Ali Osmaniye’nin afet-i devranı, felek gibi haşmet sahibi, tüllab-ı şahanenin muasır medenisi, bifetret, bihemal, bikıyas, bikusur, bibeka züppeyun! Tek dilde iki renkte yayın yapan biar, bidimağ, bivukuf, bimekan tüllaba, yedi kıtada 193 ülkede, diyar-ı Filistin’de ve dahi Liberland’da, bi-lisan il arz hitap edebilen, dem be dem mest ve avare lakin havsalası her daim abdar bir tüllabın evlatlarıyız!
Zamana ruhunu üfleyip tarihe yazılan altın harflerin ayarını belirleyen biz ki;
Fransız devriminde ” esnaf zarar görüyor” diyenlerin ağzının payını vermiş, Westphalia salonunda kapı numaralarını belirlemiş, Napolyon’u Waterloo’ya sulu götürüp susuz getirmiş, Mao ile uzun yürüyüşe çıkıp, Gandhi ile ekmeği tuza banıp yemiş, Beyaz Saray’ın duvarlarında Castro ile sardığı puroyu söndürmüş, Garbaçov’u omzunda teselli edip, dünyayı mekik ve pinpon diplomasisiyle tanıştırmış, Yeni Dünya Düzeni’ni kurup, Ayşe’yle tatile çıkmış,
HermioneGranger’ı BM İyiniyet Elçisi yapıp, Prens Harry’le Emma Watson’ın arasını yaparak Elizabeth’in hayır duasını almış, Putin’i tüm dünyanın kayıp sandığı 11 gün misafir edip en mahrem sırlarını rakı balık sofralarında dinlemiş, Merkel’le doğa yürüyüşlerine çıkıp fındık fıstıkla lemur beslemiş, Çipras’a “genç adamsın lazım olur” deyip cep harçlığı vermiş, yıldızı her daim parlayacak ve ilelebet payidar kalacak kudretli züppeyun!
Biz, eşitlikçi anasoylu toplumun çocuklarıyken her bayramda tüllabın babası olduğunu iddia eden biedeb tellaklara, bişuur geyiklere, ne idüğü müphem tahsildarlara, hilekâr bakkallara, haneharab amelelere beyanımızdır ki, hegemon oluşumuzun temeli kadınlık-erkeklik değil re’sen tabiatımızdır! Varsa aranızda dinlemeyen bu fermanı, kitab-ül mukaddesimiz TDP’den bulsun cezasını!
Birgün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklar ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklar ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklar.
O zaman, akıllı ya da akılsız bütün ezilenler yani ambulans bulamayıp evladının cesedini sırtındaki çuvalda taşıyan, manavın önünden geçerken canı çekmesin diye ceketiyle evladının gözlerini kapatan babalar ve bu babalarla birlikte ekmek almaya giderken öldürülen çocuklar ve bu öldürülen çocuklarla birlikte Soma’da, Ermenek’te ve holding asansörlerinde işçiliğin fıtratı gereği ölenler ve bu ölenlerle birlikte ölemeyerek sedyeyi kirletmeye korkanlar ve bu korkanlarla birlikte korkmayarak 528 haftadır Galatasaray’da kayıpları için direnen anneler ve bu annelerle birlikte uçurtmasına takacağı kırmızı kuşağı beline bağlanan çocuk gelinler ve bu çocuk gelinlerle birlikte mekansız, zamansız ve muktedirlerin dilinde akılsız ve ahlaksız, eteği kısa, memesi açık, vakti ömrü beylerince belirlenen kadınlar ve bu kadınlarla birlikte
BİZ, SİZ, HEPİMİZ YARGIÇ KÜRSÜSÜNE OTURACAĞIZ.( Afiş: Önce kadınlar ve çocuklar diye bağırmış olmalı biri bu kadar çok ölümün başka açıklaması olamaz.)
Mahkemede, suçlu sandalyesinde, ayakkabı kutularından kendilerine altın klozetli saray yapanlar yani acısı taze anneleri meydanlarda yuhalatanlar ve bu yuhalatanlarla birlikte ekmeğimizi aldığımız bakkalımızı a’da ve a’kef kolluk kuvveti olarak önümüze sunanlar ve onlarla birlikte yeni Türkiye’nin Çernobil’li bir nesle sahip olması için elinden geleni ardına koymayanlar ve bunlarla birlikte kanla beslenenlerin ellerini daha çok kana bulamaları, kendine aykırı en ufak düşünceyi anında bertaraf edebilmek için iç öldürme paketinin altına imzasını atanlar ve bu imzayı atanlarla birlikte cenaze evinde cenaze sahiplerini tekmeleyen bürokratlar ve bu bürokratlarla birlikte verdiği oyla koltuğunu kollayanların, alnının teriyle ders anlatan aziz öğretmenlerin ölümüne sebep olanlar ve bu öldürenlerle birlikte kocasından devlete sığınan kadınlara “kağıt bitti” demeci verenler ve bu demeci verenlerle birlikte katile katil, zalime zalim demeyi suç sayanlar ve bunlarla birlikte ikna odalarını gaz odaları zannedip soykırımı meşrulaştıranlar yani
ONLAR, ONLAR VE ONLAR, KARŞIMIZA OTURACAKLAR! ( Afiş:Efendiler! Eşekler susabilir, ne yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi?)
ve biz onlara diyeceğiz ki ; “hesaplaşma günü geldi. Gereği düşünüldü. Sanıkların kendilerini savunmalarına izin verilmedi. Sanıkların ellerinden olmayan insanlıklarının alınmasına oybirliğiyle karar verildi.( Afiş: Onlar vurdu biz büyüdük kardeşim)
Biz, tüllab-ı züppeyun olarak; bu sözlerimiz Charlie Hebdo’yla bir kere daha gördüğümüz ifade özgürlüğünün katline, 21. Yüzyılın 15. Senesinde ırkçılığın Baltimore’da yeniden hortlamasına,IŞİD’in din adı altında yürüttüğü zulme, Boko Haram vahşetine maruz kalmış Nijerya’ya sessiz kalan dünyanın muktedir hükümetlerine,
FERMANIMIZ DEĞİL, İSYANIMIZDIR !
AMELE
Büyüklük bizde kalsın diyerek mektebin yok hükmündeki zavallılarına birkaç dakika ayırıp aradan çıkaralım evvela! LYS’ye dahi girmeden alacağımız puanla girdiğiniz bölümle övünen, “Sosyal”in yanına her türlü kelime kombinasyonunu deneyerek ders programı oluşturulan amma velakin aldığı onca “sosyal” derse rağmen tüllabın en asosyali, iki kelimeyi bir araya getirmekten aciz Hodorları, yürüyen ölüleri, akıl fikir fukaraları ameleler!
Yıllardır arka bahçede dolanan homo erectus dışında herhangi bir çiko ile karşılaşanı henüz göremedik. O kadar yoksunuz ki, Erasmus’a bile Maliye kontenjanından gider olmuşsunuz! Daha proletarya yazmayı beceremeyen, sırf süs olsun diye taktığınız baretlerle işçiden, sendikadan, sosyal politikalardan bihaber olan siz amele sümsüklerine o kontenjanlar bile fazla!
Ders seçimi sırasında çöken sistemden bir tek siz zaferle çıkmışsınız. Zira öğrenci işleri “ne güzel Çeko’nun hiç dersi yok” diyerek programınızı saniyede düzenlemeyi başarmış. Yine de şu sözde bölümü bile zamanında bitiremiyorsunuz.
Çoğunuzun uçlarda yaşadığı apolitikliği geçtik, okuduğunuz bölümü bile kavrayamamış olmanız bizi derinden yaralıyor amele! Kendinizi utanmadan benzettiğiniz elmasın bile ne koşullarda piyasaya sürüldüğünden haberi olmayan ölüler sizi!
Nezaket timsali olan bizler, ölüye olan saygımıza binaen kemiklerinizi daha fazla sızlatmayalım, ruhunuza bir helva kavuralım da ağzımız tatlansın.
(Helva dağıtılır)
MALİYE
Mekteb-i Mülkiye’nin metalaşamamış mallarında sıra! Daha üzerine onlarca ders aldıkları BrettonWoods’ un yazılışını bilmez, yazdıkları notlarda BRESTON VUDS MU NE deyip yanına soru işareti koyarlar. Hadi anladık entelektüel birikiminiz her gün gazetelerin magazin sayfalarını hatmetmekle sınırlı ama siz aczi mutlaklara hiç adab-ı muaşeret de mi öğretmediler? Bu ne cürettir ki Victoria Secret kalitesinde ve seksiliğindeki tişörtlerimizi ellerinizde sallandırdığınız sarı-paçalı donlarla bir tutar tüllab-ı mülkiyenin şanlı fermanlarının berraklığını kirletirsiniz!!! Tarihi bir asırdan uzun şanlı ilim yuvası Külli tüllab-ı Mülkiye bilir ki bunların sınava kadar okuyabildiği sayfa sayısı 99’u not sayısı 9’u geçmez. Söz konusu okumak olunca üç basamaklı sayılar bu cühela-ı azami dehşete düşürmeye yeter de artar bile. Ahmet Haşim hocaları bu cühelalar okusun da MAL olmasınlar diye kadim TDP’nin bir cildi kadar olmayacak kitaplar önerdiğinde okuma grubunun ne olduğunu çok yanlış anlayıp kitapları satır satır paylaştırarak tüm bölüme yaydılar! Hepimizin birlikte hazırlandığı vize-final dönemini açlık oyunlarına dönüştürerek not isteyen arkadaşlarına 13. Mıntıka muamelesi yapıp Kapitol’den sesini:‘’Aaaa canım yalnız ben bu ders notlarını kitapla karıştırıp yazdım veremem’’ şeklinde duyurdular. Aldıkları nadir ‘uluslararası’ derslerden biri olan AB Hukuku’nda Maastricht’teki 3 sütunlu yapıyı sütunlu salonda oturup goygoy yapmak olarak algılayan bu bi-kalite bre mallar daha siyasetle siyasa ayrımını çıkaramaz, hocaları sorduğunda dümdüz okuyup Bodin’i Odin sanıp bilgelik tanrısını dahi çığırından çıkarttılar. Sen bizi bu malın gazabından koru Yarabbiiii!!! Uluslararası demişken hayatlarındaki tek uluslararası faaliyet olan Erasmus’u beginner İngilizceleriyle Instagram’da gezdikleri yerlerin fotoğrafları altına yorum yapmak sanan na-seyyah tahsildarlar bir Rönesans ustası Erasmus’un sözlerine biat ederek deliliğimize övgüler yağdırın; çünkü
GERÇEK BİLGELİK DELİLİKTİR!
İKTİSAT
Şimdi gelelim Sir Erdal’ın gayri meşru çocuklarına; tüllabın yıllardır süren teamüllerini hiçe sayıp hegemonluğa özenen saygısızlarına, her gece Züppe olmanın hayaliyle uykuya dalan ancak uyanıp aynaya baktığında boynuzlarının hala yerinde olduğunu görüp ağlayan, hırsından bayramı bayramlıktan çıkarıp muharebeye dönüştüren orman kaçkını geyikhanlara! Küçük Tayyip özentileri sizi ! Özelden “bölümdekileri zor tutuyoruz” üsluplarınızla kalitenizi ortaya koyup katlinize imzanızı attınız. Bre usulsüzler, izansızlar, uzlaşmadan bi haber cahiller, sorun çözmekten ziyade magandalıkla söz geçirmeye odaklı acizler! Aşağılık kompleksleri gün be gün ayyuka çıkan geçimsizler, dinleyin! Siz, Züppelerin züppesi Master Yoda’dan onayı alıp Padawan dahi olamamış iktidar delisi minik geyiklersiniz, özünüzü unutmayın! Mülkiye arşivlerinde kendini geyik olarak adlandıran bu tür, her sene kendilerine kaktırılan ‘yeni sürüm’ iktisat kitabıyla kâh arka bahçede kâh orta kantinde kendilerini Keynes zannettiler. Zannetmek demişken, yine Züppeyun’dan görüp özendiğiniz, yüzyıllardır eşitler arasında birinci olarak bilinen primus interpares’i hiyerarşi olarak algılayıp tüllaba merdiven diye yutturmaya çalıştınız. Ama Züppeyun bunu yer mii? Sizin o merdiveniniz olsa olsa Ak Saray’daki merdiven olur Duşakabinoğullarının torunları sizi! Bir Züppeyun kalitesine ulaşamayacak olduğunuz aşikar olduğu halde utanmayıp bir hevesle seçmeli olarak aldığınız nadide derslerimizden birinin sadece vizesinde en az 4 sayfa yazıldığını öğrenince fara tutulmuş tavşana döndünüz! Siz yaban hayatı da karıştırdınız az açın da NatGeo Wild izleyin geyiksin sen geyik!
Geldi sıra bir makaleyi 5’e bölüp özetleyen, o özetin de hap notunu çıkaran, İngilizce sınavında Türkçe yanıt veren, imladan bir haber, kopya skandallarıyla tüm tüllabın diline düşmüş, kitap okumaktan aciz ilime, irfana, bilgiye, Mülkiye’ye tepki olan bölüme. Ey bakkal aç kulağını da iyi dinle! 2 yıllık programı Mülkiye çatısı altında 4 yıl okuma şerefine nail oldunuz diye CEO oldunuz sanmayın. Siz ki KPSS kurslarının promosyonla verdiği, üniversite okumuş ama işsiz oranının yarısını dolduran bir bölümsünüz. Siz istediği bölümü kazanamayanların tercihisiniz.
Ey bakkal gördük ki bu sene inek bayramı için çok heveslisin. Daha akademik yıl başlamadan toplantı yaparsın, haddini aşıp kim olduğunu unutup hegemona hegemonluğu öğretmeye kalkarsın, üstüne üstlük kendinizi küçük züppeler zannederek tişörtünden pankartına, sloganından fermanına bayram bir yana günlük yaşantında dahi bizi taklit etmeye kalkarsın, sahneye çıkartacak insan bulamayınca tutuşup yine teamülleri bozup üçüncü sınıflara yalvarırsın, video çekip canına can katmak istersin de ortalarda ‘çok iyiyiz yea’ diye gezinirsin. Biz 156 yıllık Siyasi Şube olarak hevesini kırmak istemezdik ama en nihayetinde SEN BAKKALSIN KÜÇÜK DÜŞÜN !
KAMU
Nerdesin aşkım ? x2 (Kamuculara seslenilir)
Fermanımıza minik bir “Kamu spotu” arasıyla devam ediyoruz. İsteriz ki şahane tüllabımızın en abes ve garaib, en adab-ı muaşeret yoksunu, ashab-ı meş’emelerine biraz ilim irfan öğretelim!
Siz fezlekeyi mezdeke, Polonya’nın anadilini İngilizce zannedenler, Ece Ayhan’ın Maveraünnehri’nin nereye döküldüğünü arayıp atlasta bulamayanlar, Belarus’u Hindistan’da, Burkina Faso’yu Karayipler’de, Benin’i Lenin, Cibuti’yi Ciguli sanıp Binnaz’a Kremlin’de serenat yapmaya kalkanlar. Hacıyı tekkede, hocayı Mekke’de arayanlar ama deliyi dakkada bulanlar. Ezelden ebede dost, bayramdan bayrama düşman Tellak!
Biliriz kaleminiz kıvraktır, lisanınız çeviktir. Biliriz üç satırda ruh üflersiniz kâğıda, biliriz bir yazsanız parçalarsınız Machaievelli’nin fortunasını. Fakat o lisan-ı mücerret dilinizle Cebeci yokuşunun yollarını yalamanız bizi kahrediyor kamu!
Biz ki kendimizi beynelmilel münasebetlerin ruhuna adamışken, siz yine bizi şaşırtmayarak totaliter rejimlerin en önemli araçlarından birini, cinsiyetçiliği, daha Onur’dan tezkereyi alamadan, bilimum İçişleri sınavına giremeden, kızılcıklar olmadan selelere dolmadan kullanmaya başlayarak tüm tüllaba ve dahi tüm mektebe, kavram kargaşasının hasını göstererek ferman öncesi fıtıfıtı koşarak yanımıza gelip “ama abaza, ama ayıp, ama temiz ferman, ama biz abaza değiliz” deyip fermana “abaza hareket engellenemez” diye giren, fermandan “al bunu alamaz mısın” diyerek çıkan, eril güzellik algısına uygun kadınları ferman okumaya çıkarıp “pretty woman” eşliğinde dans ettirerek tüllabtaki cinsiyetçiliği yok edeceğini zanneden sizler; ne yazık ki “abi güzel kızları çıkaralım da abazanın kızları bıyıklı demesinler” anlayışından öteye gidemeyip attığınız her adımda cinsiyetçiliği yeniden ürettiniz! Önce kendini tanı Kamu, ancak o zaman biz yüce Züppeyun’u anlayıp bilgeliğimizin kırıntılarından nasiplenebilirsin! İşlediğiniz kabahatler maalesef bununla sınırlı değil. Size inanmayana ateist denileceğini söyleyerek hem ateistlere hakaret ettiniz, hem de mor renkli fularlara “gay rengi” diyerek karşı çıkıp abazalığınıza bir de homofobi eklediniz! Velev ki ateistiniz, velev ki ibneyiz ee yani ? (MOR BEZLER) Senden olmayana karşı tahammülsüzlüğün, senden olmayanı dışlayışın seni ancak bu tüllapta iktidarın minyatürü yapar Tellak!
(Kamu mizanseni – Hamam tası gümüşten)
Bayramı 23 Nisan müsamerelerine çevirmeyi gelenek haline getirdiniz ama sizi affediyoruz. Ne de olsa tarih bilgimizin İlber Ortaylı olduğu yerde, siz ancak mektebin Tuğçe Kazaz’ları olabilirsiniz. E tabi size de yazık, ne de olsa kutsal bıyıktan yine geçemediniz öyle değil mi? Yıldırım bile iki kere aynı yere düşmezken “İdari Şube”nin idare bilmeyenleri olmaya ısrarla devam ettiniz.
Bir elin parmaklarını geçmeyen diplomalı sayınıza acıdık da bir hayır işine girişelim dedik, alın diploma görün! (Sahte diplomalar atılır) Unutma Abaza, iyi bir çocuk olursan belki diplomayı bile görebilirsin. (Şirinler müziği)
HOCALAR
İlhan Uzgel Amerika’da
Melek Fırat Yunanistan’da
Sovyetlerde Erel Hoca
Hegemonuz tüm cihanda
Çağrı Erhan Kolombiya’da
Nuri Hoca Ortadoğu’da
Magosa’da Gökhan Hoca
Hegemonuz tüm cihanda
İlhan Uzgel: Sen slayt sunumunda kullanmak için getirdiği lazeri gözümüze tutarak eğlenen, Amerika’daki gençlik yıllarında harçlığını çıkarmak için Leon filminde Gary Oldman’ın dublörlüğünü yapan Mülkiyenin zeka küpü, teori ustası, Davutoğlu’nun belalısı kadın öğrencilerinin ilk göz ağrısı, Balkanlar ve Ortadoğu’nun en hızlı selfie çeken hocasısın. Güncel sorunlar dersinde sıkılıp Atay’a Candy Crush isteği gönderirsin, Baskın Oran’a kızıp ”Who Cares?” çekersin çünkü sen Züppeyun’ un gözbebeğisin. Uzgel İlhan…
Sinan Özen – Senin Ağzını Yerim Ben
Bir güneş gibi doğdun sen Bursadan Bursadan
Tereddüt etmedik dersi seçtik biz çoktan biz çoktan
Sensiz geçen 2 yıla yanarım
Boş yere ömrümü harcamışım hiç yoktan hiç yoktan
Senin ağzını yerim ben
Bu zamana kadar nerelerdeydin sen
Kimse iddia etmesin teori gördüm demesin
Seni görmeden
Gökhan Erdem: O, henüz siyasi tarih alanında olmasa da içmede, eğlenmede ve hoşsohbetlikte profesörlük mertebesi, dahili ve harici her kulvarda kabul görmüş, Balkan gezisi fatihi, öğrenci dostu güzel insan. “Bildiğiniz her şeyi yazın” minvalinde sınav soruları sorarak elini korkak alıştırmayan, 36 Osmanlı padişahını sırasıyla ezbere sayabilen, parası kalmayanın para, sigarası kalmayanın sigara istemekten çekinmeyeceği yegâne hocamız, arkadaşımızdır o bizim. Marx görünümlü Tanju Okan ruhlu adam gibi adam Erdem Gökhan…
Ahmet Kaya – Kendine iyi bak
Yan yana geçen günler
Unutulup gider mi
Açılan sohbetler biter mi
Bir rakı sofrasında seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi
Şu kahpe dünya seni bizden ırak eder mi
Dostluklar birden biter mi
Bir Selanik sokağında senle yürümek var ya
Sensiz böyle ömür geçer mi
Kendine iyi bak
Bizi düşünme
Su akar yatağını bulur
Melek Fırat: Sınavından düşük aldığımızda ülkeyi kapatıp gitmemizi teklif eden, Siyasi Tarih sınavında “o günleri yaşadım” yazan Kemal amcamıza 30 vermekte bir beis görmeyen, Çipras’ın lise yıllarından sıra arkadaşı, Denktaş ve Karamanlis’le oturduğu masada okeye dönen, Misak-ı Milli sınırları içindeki ve dahi tüm dünyadaki yazılı sözlü tüm antlaşmaların bilirkişisi, gül cemali ve şen kahkahaları ile soğuk savaşı yumuşatmış, saat sabah 4ü 2 geçerken Makarios’un ne yöne durup düşündüğü bilecek kadar ayrıntıya önem veren ve bizden de bunları bilmemizi bekleyen, Kruşçev’e ayakkabısını çıkarttırıp Yeltsin’i tankların üstüne çıkartan eli maşalı, dili çatallı, Mülkiye’nin demir leydisi Fırat Melek…
Mehmet Erdem – Sen Mutlu Ol
Nasıl bir kalp bıraktın
Bilir misin ardında
Bilir misin kırılan
Notlar düzelmez asla
Dönüp de hiç baktın mı?
Neler yazdığımıza
Eden bulur meleğim
Yine kalırız sanma
İlk seferde geçmesem
Alttan alsam da olur
Tarihlerin hepsin,
Ezberlesem ne olur
İnim inim inletsen
FF versen de olur
Benim için fark etmez
Sen mutlu ol ne olur
Erel Tellal: Sert bakışlarını görünce Putin’in korkup “krepkiy mujik” dediği ama biz tüllabını en çok seven, her fırsatta “yaşasın 4 uluslar” diyen, hiçbir desteğini esirgemeyen, öğrencilerini büyük bir nezaketle ağırlayan, bölümümüzün votka sevdalısı şirin babası, Avrasya steplerinin özgür ruhlu savaşçısı Tellal Erel…
Atay Akdevelioğlu: “Beyaz Saray’ın her bir köşesinde seks yapılmıştır ama hangi tarzda yapıldığını anlatmaya aile terbiyem müsaade etmez” diyerek tarihe geçen, İran ile yapılan atom enerjisi müzakerelerinin arabulucusu, mason olmayan ama istisnasız her dersin başında en az 25 dakika Masonları anlatmasa günü güzel geçmeyen, bugün size çok farklı çok enteresan bir konu anlatacağım deyip masonları anlatan ve günü yine İran’ın atom enerjisinden bahsederek kapattığımız fakültemizin nevi şahsına münhasır hocası Akdevelioğlu Atay…
Nuri Yeşilyurt: Kimsenin bilmediği bir sebepten ötürü bölümün en sıkıcı derslerini anlatma mecburiyetinde olan, yine de moralini bozmayıp çile doldurmaya devam eden, Murat Sevinç Bicycle Club’ın değerli üyesi, Ersin Embel’in ‘değerli yalnızlığa’ dönüştürdüğü Erasmus’u, koordinatörlüğü döneminde şaha kaldırıp Adriyatik Denizi’nden Çin Seddi’ne kadar uzatan Mülkiye’nin yeni prensi Yeşilyurt Nuri…
Gökçen Alpkaya: Hep insan hakları dersi olarak başlayıp ‘Genç Bakış’ programı tadında biten, “siz öğrenci değilsiniz Siyasal öğrencisisiniz” lafını kulaklarımızda çınlatan, sınavlarına titreyerek girdiğimiz ağlayarak çıktığımız; hocamızın bizi, bizim de hocamızı kıyasıya eleştirmeye doyamadığımız sert mizaçlı ama bir o kadar da duygusal insan hakları savunucusu. Sana kal diyemeyiz ama git demek de gelmiyor içimizden. Alpkaya Gökçen…
Ece Seçkin – Hoşuna mı Gidiyor?
Kaç kere demeli bir insana
Biraz açık ol anlaşılmıyor
Hep bir şüphe bir soru kafamda
Beni sevmiyor , yok yok seviyor
Bir bilsen nasıl çalıştığımı
Kullanma derse olan zaafımı
Öyle bir azarladın ki
Keyfin yerinde mi
Hoşuna mı gidiyor OoooooOoo
Beni deli ediyor OooooOOooOOo
Söylesene gökçenim söyle bana
Hoşuna mı gidiyorrrrrr
Ayhan Yalçınkaya: Nur cemalini ilk gördüğümüz anda “sen kimsin?” sorusu ile ana kucağından yeni ayrılmış 18’lik bebelerin beynini yakmış, her dersi ayrı olay, her söylemi ayrı kitab-ül mukaddes olan; elinde fenerle Diyojen misali kamucu arayan ama Abazalıktan başka bir şey bulamayınca Züppeyun tüllabıyla harikalar yaratan siyasal düşüncelerin modern tanrısı, auctoritas-potestası, doritos-patosla karıştıran Abazalara değil biz hegemon uluslara yakışan, sigaramızın dumanına sarıp sarmalamak istediğimiz, son duman bükücü Yalçınkaya Ayhan…
Neşet Ertaş – Yanıyorum
Azarladın Jean Bodin i
Hadi ordan Machiavelli
Yaktın bizi yaktın bizi
Okuyorum okuyorum okuyorum yine
Alim oldu Ayhan bize
Öğrettin sen hepimize
Ömer Kürkçüoğlu: Bir Siyasi Tarih dersinde Mussolini’nin fotoğrafını gösterip kim olduğunu soran, karşılığında da şakayla karışık “sizin gençliğiniz olabilir mi hocam?” cevabını aldıktan sonra 43 yıllık başarılarla dolu akademik hayatına son verdiğini düşündüğümüz Mülkiye’nin yaşayan efsanesi olan bu hocamızdan biz tüllabın olarak ders alabildiğimiz için kendimizi şanslı hissediyoruz. Senden diplomasiyi, nezaketi ve beyefendiliği öğrendik. Seni unutmayacağız Kürkçüoğlu Ömer…
Çağrı Erhan: Züppeyun’nu hor görüp odasından bile kovan; 100 bin sıralama ile %100 burslu girilebilen bir okulda rektör olunca sinirine sabrına nasıl hakim olacağını merak ettiğimiz ama velakin ne yaparsa yapsın kendisiyle gurur duyduğumuz dünyanın dört bir yanını turlamış tüm Mülkiye’nin medar-ı iftiharı, Jean Monnet Profesörü, ATAUM Başkanı, TRT Açı moderatörü, sosyal bilimlerden para kazanan tek isim, yolun açık rehberin TDP olsun. Erhan Çağrı…
İşaya Üşür: Bütünleme sorularını Whatsapp’tan yollayıp sınav sonuçlarını açıklamayı aylarca erteleyen,üstüne üstlük derslerde yoklama alarak bizi çileden çıkaran altın kaplama kalemleri cebinden, çılgın yüzükleri parmaklarından eksik olmayan eko-politik hocamız Üşür İşaya…
Faruk Alpkaya: Hiçbir zaman kafasından eksik olmayan düşünceleri, kalender kişiliği, karizmatik görüntüsüyle Osmanlı diplomasisine renk katan, öğrencisine her zaman değer veren nitekim partimizde bizi yalnız bırakmamış, yanımızda olup gecemizi renklendirmiş olan yegâne hocamız Alpkaya Faruk…
Erdem Denk: Var olan sistemin içindeki tüm muhalefeti bir kenara iten, bizzat sistemin kendisine muhalif olan, Fanon’unkankasıBookchin’in yoldaşı, asi hocamız. Berlin duvarından arta kalan bir parça taşın olsun diye duvarı yeniden inşa ederdik amma biliriz sınır yaratmak değil; sınırları yıkmak istersin. Temiz ferman düsturunu ilke edindiğimiz değerli hocamız Denk Erdem…
Elçin Aktoprak: Mektebin en sempatik, en güler yüzlü, en pozitif hocası. Track 1,5 diplomasilerinin aranan siması, barış gönüllüsü, eli kulağında bağımsız Katalonya’nın fahri vatandaşı, sırf üzülmesin diye Messi’nin milliyetçi olduğunu yıllardır kendisinden sakladığımız hocamız Aktoprak Elçin…
Barış Ünlü: İnandığı doğruları söylemekten asla vazgeçmeyen, lise bilgilerinizle bu okulu bitiremezsin diyip 4. sınıf olduğumuz günleri nihayet görebilen fakültemizin çiçek çocuğu ÜNLÜ Barış
Ersin Embel: Pink Floyd’un birleştirici gücüyle Avrupa Bütünleşmesini sağlayan, her dersin başlangıcında güncel olayları bilip bilmediğimizi sorgulayan kendimizi de cahillikle sorgulatan, her vizede düşük notlar verirken her finalde gönlümüzü alan Embel Ersin…
Ahmet Akçam: Siyasi tarih kürsümüzün gelecek vaat eden genç yeteneği, sempatik asistanı Akçam Ahmet
Ozan Değer: Doktorasını Twitter kurucusu Jack Dorsey‘den alması muhtemel, Mülkiye’nin sosyal medya uzmanı, klavyelerin ustası, mektebin yakışıklı ve karizmatik hocası, Ankara gecelerinin aranan yüzü Değer Ozan.
”O İYİ İNSANLAR,
O GÜZEL ATLARA
BİNİP ÇEKİP
GİTTİLER.
DEMİRİN
TUNCUNA,
İNSANIN PİÇİNE
KALDIK.”