İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma Uygulama Merkezi (KSAUM) “Türkiye’de Üniversitelerde Kadın Araştırmalarının Belleği ve Kurumsallaşması” başlıklı bir panel düzenledi.
İstanbul Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılan panelin açılış konuşmasını yapan Doç. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu, kadın sorunları araştırma ve uygulama merkezlerinin sokaktan, toplumdan gelen talebin akademide vücut bulan hali olduğunu belirtti.
Oturum başkanlığını Prof. Dr. Çiğdem Kayacan’ın yaptığı panelde Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, Prof. Dr. Necla Arat, Prof. Dr. Fatmagül Berktay, Prof. Dr. Yıldız Ecevit ve Prof. Dr. Serpil Sancar konuştu.
TÜRKİYE’DE YANGIN VAR
Bianet’in haberine göre, Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, dünyadaki kadın çalışmalarına dair bilgi verdi. “İlk kadın araştırmaları dersi 1969’da ABD’de veriliyor. Kadın araştırmalar dergisi 1972’de çıkıyor. İlk doktora programı yine siyahların kurduğu bir üniversitede ABD’de 1990’da başlıyor. Niçin ABD’de başladı? Eşitlik istemek için eşitsiz bir konumda olmak, ezilmek lazım. ABD’de kölelik, eşitsizlik vardı. Bugün de ideal durumda değil. Avrupa’da bu yapılamadı. Almanya’da 1990’a kadar kadın araştırma dersi yok” diyen
Unat, Türkiye’deki erkek şiddetine dikkat çekti. Unat “Türkiye’de yangın var. Mutlaka sosyal antropoloji çalışılmalı ve bu erkek milletinin neden bu cinayetleri işledikleri araştırmalı” dedi.
ÜNİVERSİTEDEKİ ÖĞRENCİLERE ULAŞILAMIYOR
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Serpil Sancar, 20 yıldır çalışan A.Ü. Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi hakkında bilgi verdi.
“Feminist eleştiri elektronik dergimiz var. Cinsel şiddet ve tacize karşı bir birim var. İlk kez toplumsal cinsiyet eşitliği eylem planı yaptık. İstihdamda eşitlik, burs, fona katılımda fırsat eşitliği sağlanması amaçlanıyor. Satı Atakul adına araştırma ödülü, kadın çalışmaları öğrenci kongresi, rektörlük düzeyinde eşitlik politikaları koordinatörlüğü kurduk.”
Sancar, kadın araştırma merkezleriyle ilgili eleştirilerini ve önerilerini de şöyle sıraladı: “Üniversitelerde yapılan araştırmalarda erkek öğrencilerin hala yarısından fazlası karılarını çalıştırmak istemiyor ya da tacizi hak ettiğini düşünüyor. Demek ki kadın merkezleri üniversitedeki öğrencilere ulaşamıyor. En önemli hedeflerden biri üniversitelerde cinsiyet eşitliğini öğretmek olmalı. Aynı zamanda erkek egemenliğine karşı çıkarken farklı erkeklikleri araştırma konusu yapmalı. LGBTİ bireylerin sorunları, queer kuramı gibi alanlarda çalışmalı. Erkek şiddeti konusunda geride kalıyoruz. Fail erkeklerin neden şiddet uyguladığı, nereden öğrendiği, cinsellikle şiddeti nasıl birleştirdiklerini çok iyi bilmiyoruz. Ayrıca kadın çalışmalarının sadece sosyal bilimlere sıkışması sorunlu, doğa bilimleri ve teolji ile de çalışılmalı.”
İŞLER KOLAY YÜRÜMEDİ
Prof. Dr. Necla Arat, İstanbul Üniversitesi’ndeki KSAUM’un kuruluşunu ve çalışmalarını anlattı. “1989 yılında kadınları katmadan bir yol alınamayacağına karar verdik. Toplumda ve siyasilerde var olan feminizm düşmanlığını da akademide yok ederiz diye düşündük. Rektörlük ve senatoda işler kolay yürümedi, kadın arkadaşlardan tepki geldi. İhtiyaç yok dendi. Yine YÖK’te bir kadın profesör tarafından engellendi. Ancak bir şekilde Kenan Evren’in de olur vermesiyle kurduk. Merkez İstanbul’daki tüm kadın dernekleriyle ilişki kurdu. Kadın lobisi yaptık, her meslekten kadını davet ettik. Hep olumlu yanıt aldık. Konferans, sempozyumlar düzenledik. Feminizmin ne olduğu, türleri, özel, kamusal alanın ne olduğu, toplumsal cinsiyet, cinsiyet ayrımcılığı, ataerkillik vb üzerine çalıştık. Dernek gibi de iş gördük. Okuma yazma kursları açtık, kadınlara birçok eğitim verdik. Medeni Kanunu’nun değişimi için çalışmalar yürüttük. Hem akademik bir merkez hem de uygulama merkezi olduk.”
FEMİNİST EPİSTEMOLOJİ KULLANILMALI
Prof. Dr. Yıldız Ecevit de Türkiye’de 62 kadın merkezinin olmasının umut verici olduğunu ancak her kadınla ilgili akademik çalışmanın da feminist olmadığı hatta antifeminist ve cinsiyetçi olabildiğine dikkat çekti. Ecevit “Kadın çalışmalarının feminist epistemoloji kullanması ve kadın yararına çalışması gerekiyor. Tam tersi mümkün değil. Bunun yanında akademide kadın çalışmaları yapanlara bunları bir kenara koy denip yok sayıldıkları oluyor. Ancak umut veren durumlar da var. Merkezlerin sivil toplum örgütleri ile ilişkileri umut verici. Ayrıca kadınların kurumları dönüştürme çabaları da öyle. Sendikalar, meslek odaları vb. Ancak muhafazakarlaşmanın arttığı bugünlerde her zamankinden daha çok çalışmaya ihtiyacımız var.” dedi.
OTORİTER REJİM ATAERKİL SİSTEMİ PEKİŞTİRİR
Prof. Dr. Fatmagül Berktay, kadın çalışmalarının içinin boşaltılarak ehlileştirmeye çalışıldığını, özellikle otoriter rejimlerde kadın hakları kazanımlarının geri alınmak istendiğine dikkat çekerek bununla mücadele edilmesi gerektiğini belirtti.
“Otoriter rejimler ataerkil sistemi daha da pekiştirir. Erkeğin gücü kadının denetimi ile eş değer tutulur. Kadın ve bedeninin denetlenmesi otoriter, eril devlet için can alıcı ideolojik silah olarak kullanıyor” diyen Berktay, sözlerini şöyle tamamladı: “Türkiye’de muhafazakar iktidar söyleminin dini kisveye bürünmesi başka bir anlama geliyor. Bugüne kadar bu yasalar içselleştirilmişti ancak şimdi gün yüzüne çıkarak kamusal meşruiyet kazandı. Yani kutsal annelik, fıtrat vb. devlet ağzından söylenince durum farklı oluyor. Erkek şiddetinde failin en çok başvurduğu gerekçenin ‘bana itaat etmedi’ olması şaşırtıcı değil. Kadınların bir yol ayrımında olduğunu düşünüyorum. Kritik anda haklara sahip çıkmak için ittifaklar oluşturmak zorundayız. ”
Panelden önce Aysel Çelikel, Necla Arat ve Nermin Abadan Unat’a kadın merkezlerinin kurulmasındaki çalışmaları nedeniyle plaket verildi.