Falih Rıfkı Atay ( 1894-1971), Cumhuriyetin, Osmanlı’dan devraldığı gazeteci ve yazarlardandır. Mustafa Kemal’le Kurtuluştan hemen sonra dost olmuş, bu dostluktan verimli bir Çankaya gazeteciliği oluşmuştur.
CHP’nin “Tek Parti” iktidar yıllarının tamamında milletvekili sıfatını taşımış, Atatürk’ün çok yakınında yer almış, neredeyse her akşam, siyaset, memleket meseleleri, devlet yönetimi, sanat, dil, edebiyat konuşulan “Akşam” yemeklerinin müdavimi ve bütün tarihi olayların yakın tanığı olmuş, anı kitaplarında bu tanıklığı anlatmıştır.
Falih Rıfkı Atay, öncelikle gazetecidir. Çok önemli gazetelerde uzun yıllar başyazarlık yapmış, siyaset ve gazetecilik yaptığı yıllarda yaptığı gezi ve bu yıllara ilişkin anılarını ayrıntılı olarak yazmıştır. Başarılı bir fıkra yazarıdır. Tüm yazdıklarıyla Falih Rıfkı Atay, Cumhuriyet’le özdeşleşmiş bir gazeteci-yazardır.
Falih Rıfkı Atay’ın anı kitapları arasında, Zeytindağı’nın ayrı bir yeri vardır. Falih Rıfkı Atay yedeksubay askerliğini Birinci Dünya Savaşı yıllarında Suriye Cephesi’nde Cemal Paşa’nın özel katibi olarak yapmıştır. Tüm savaş boyunca Cemal Paşa’nın yanında bulunmuş, Suriye ve Filistin’deki savaş anılarını Ateş ve Güneş(1918)’de yazmış, anıları okuyan Cemal Paşa yayınlanmasına itiraz ettiği halde yayınlamıştır.
Savaşın son yılını Bahriye Nazırı olan Cemal Paşa’nın özel kalem müdürü olarak geçiren Atay’ın Zeytindağı kitabı yer yer bir Cemal Paşa tanıklığı kitabıdır. Falih Rıfkı Atay, bunun nedenini, kitaba yazdığı önsözde, şu sözlerle açıklar: “… Zeytindağı’nda Cemal Paşa’dan çok bahsedişim, başka türlü yazmaya imkan olmamaktandır...”
Suriye’ye kara savaşı, dış politikada yeni tartışmalarının yaşandığı, Yeni Osmanlıcılık hevesinin gündemde olduğu bugün, özellikle bu heveste olanların dikkatle okumaları gereken birinci elden bir tanıklık kitabıdır, Zeytindağı…
Zeytindağı’nı şöyle anlatır Falih Rıfkı Atay: “ Zeytindağı’nın tepesindeyim. Lut denizine ve Gerek dağlarına bakıyordum. Daha ötede, Kızıldenizin bütün sol kıyısı, Hicaz ve Yemen var; başımı çevirdiğimde zaman Kamame’nin kubbesi gözüme çarpıyor: Burası Filistin’dir. Daha aşağıda Lübnan var; Suriye var; bir yandan Süveyş Kanalı’na, öbür yandan Basra Körfezi’ne kadar çöller, şehirler ve hepsinin üstünde bizim bayrağımız!..”
Peki sonra! Sonrasını, “Falih Rıfkı Atay Zeytindağı’nın ‘Allaha ısmarladık’ bölümünde; “... Artık yalnız Anadolu’yu ve İstanbul’u düşünüyorduk. İmparatorluğa, onun bütün rüyalarına ve hayallerine, Allaha ısmarladık! “ diye yazacaktır.
Artık dönüş yolundadırlar, Cemal Paşa trenle dönerken F.R.Atay’a “… Eğer kalırsam, bütün emelim Anadolu’da çalışmaktır” der. Falih Rıfkı Atay bu söz üzerine anılarında şu satırları yazacaktır: “… Eğer kalırsa, eğer bırakılırsa… Anadolu hepimize hınç, şüphe ve güvensizlikle bakıyor. Yüz binlerce çocuğunu memesinden sökerek götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz.
İstasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene:
“… – Benim Ahmed’i gördünüz mü? diyor.
Hangi Ahmed’i? Yüz bin Ahmed’in hangisini?
Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor;
– Bu tarafa gitmişti, diyor.
O tarafa? Aden’e mi, Medine’ye mi, Kanal’a mı, Sarıkamış’a mı, Bağdat’a mı?…
– Ahmed’imi gördünüz mü?
Hayır! Hiç birimiz Ahmed’ini görmedik. Fakat Ahmed’in her şeyi gördü. Allah’ın Muhammed’e bile anlatamadığı cehennemi gördü…”
Falih Rıfkı Atay, anılarının bu bölümünü şöyle tamamlar: “… Ahmed’i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anaya anlatabilsek…Fakat biz Ahmed’i kumarda kaybettik!”
Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı anıları, geçmişi ve bugünü anlamak için çok değerli bir araştırma ve inceleme kaynağıdır. Ülke tarihinin karanlık sayfalarına ışık tutacak anılardır okuyacağımız satırlar. Bu çerçevede, bence çok anlamlı bir anıyı daha aktarmak isterim:
Falih Rıfkı Atay, 1915’teki “Ermeni Tehciri” döneminde; Suriye’ye göç ettirilen çocuklar için Cemal Paşa’nın iyi bir okul açmak istediğini ve bu okul için Kumandanın kendisinden eğitimci temin etmesini istediğini yazar. “…Kumandanın istediği eğitimcilerden biri Halide Edip hanımdı. O ve birkaç kadın hocalarla birlikte yola çıktık. Halide Edip, Ermeni politikasını tenkid eden birkaç kişiden biriydi. Adana’dan biraz ileride bir istasyonda kompartımana Bahaettin Şakir (Bahaettin Şakir, 1874-1922, İttihat Terakki Cemiyet’nin ideologlarından, Teşkilatı Mahsusa’nın kurucusu, Ermeni Tehciri politikasının mimarlarındandır) geldi. Halide hanıma takdim ettim. Kendisi Bahaettin Şakir’in ismini ve önemini biliyorsa da Ermeni politikasındaki rolü ne olduğunun o güne kadar farkında değilmiş. Bahaettin Şakir de bu işde kendisi gibi düşünmeyecek bir Türk milliyetçisine rastgelebileceğini aklına getirmemişti. Uzun bir konuşmadan sonra Bahaettin Şakir trenden indi. Halide Hanım beni alıkoyarak:
-Bana bilmiyerek bir kaatilin elini sıktırdınız, dedi.
Aşağıda vedalaştığımız Bahaettin Şakir ise kulağıma eğilerek:
-Senin gibi yetişecek kıymetli gençleri, bu kadınla temas etmekten menetmelidir, diyordu…”
Zeytindağı için Yakup Kadri Karaosmanoğlu şunları yazmıştır: “… Falih Rıfkı’nın Zeytindağı, Cumhuriyet devri edebiyatının en büyük hadiselerinden biridir. Falih Rıfkı’nın bize hatırlattığı devir, Türk milletinin geçirdiği ve geçirebileceği felaket devirlerinin en facialısı, en dehşetlisi, ve ruha en çok bezginlik verenidir…” Nurullah Ataç da ” …okumaya bir başladınız mı, elinizden bırakamayacağınız göz kamaştırıcı bir kitaptır...” diyor.
Falih Rıfkı Atay, çok anlaşılır, duru bir Türkçeyle, başarılı bir gazeteci ve yazar olarak ülke tarihinde ve edebiyatında iz bırakmıştır. Yazdıkları bugün dahi büyük bir merak ve ilgiyle okunan kitaplarıyla hep hatırlanacaktır.